Sunday, November 30, 2008

in bruges


Komik ve garip. The Game'in yönetmeniymiş, filmi izledikten sonra ögrenince cok mantikli geldi, o filmden sonra hissettiklerime benzer bisiyler hissettim gercekten de. Biraz tarantino'nun birbirini vuran komedyen/ şapşal adamli filmleri gibi ama sırf bok atmak için bu şekilde eleştiremem (çünkü adam vurmak komik ya da cool değil boktan bir sey sadece), o genreye göre daha güzel çünkü Bruges dedikleri yer çok güzel geldi gözüme (göz boyama mı bu), bir gün gidip gezmek nasip olur inşallah. Filmi ve Colin farrell'i sevdim, evet. Belki de bu tip filmlerin anlamsizligiyla dalga gecmek istemis yönetmen, bilmiyorum. boyband bakisli colin farrell'i sevdiğime inanamiyorum.

Don't Look Now göndermeleri ise anlamayacağım bir konu zira filmi izlemedim ama duruyor bir yerlerde izliycem.

Monday, November 24, 2008

gereksiz derecede magazinel bir tespit

Beğendiğimiz, yakışıklı ve/veya başarılı bulduğumuz aktörlerin bir çoğu yanlarında sönük kalan hatta bazıları çirkin diye tabir edilebilen bayanlarla evliler sanki. Ben neden bir holivud starıylan evlenmiim o zaman :P


Ewan McGregor - Eve Mavrakis


James McAvoy- Anne Marie Duff


Clive Owen - Sarah Jane Fenton


Hugh Jackman - Deborra Lee Furness


Christian Bale - Sibi Blazic


Simon Pegg - Maureen McCann

Thursday, November 13, 2008

ransom üzerinden aksiyon filmleri adina bir güzelleme



Filmin basinda emaille yolluyo kaciran adamlar oglunun görüntülerini. ben olsam ipden buldurturum olayi da çözerim. Film baştan kaybetti banane.

Bu tip filmleri sevmiyorum bana göre hiçbir anlami yok çünkü hiçbisi anlamiyorum. isin içine aksiyon fbi entrikalar planlar fln girince olaylar iliskiler ne kadar karisiksa o kadar sıkılıyorum yorum kabul ediyorum ki genius degilim film izlerken yüz kere yanimdakilere sorarim o kimdi bu kimdi. çok umrumda oldugundan diil oturup böle filmlere kafami verip olaylarin akisini takip etmeye calisarak güzel kafami yormak istemedigim icin ve izlemek zorundaysam sIkIldIgIm icin sorarim iste. siradan bir kizim nerden anlicam suc dünyasinin karmasik (ne bokuna karmasik yapiyolarsa sonucta herseyi para icin yapiyolar) dejenere olmus sen onu öldür ben sunu vurayim. arada biri trick mrick yapsin sonunda katil basroldeki adam felan ciksin vaay ne süper senaryo felan diyeyim.. benim bir hayatim var tanri askina dostum.

pek yok aslında. ama yine de bu filmi oturup sonuna kadar izlemeye tecih ederim.

Sunday, November 9, 2008

Acıların Çocuğu: Jamie Bell



Jamie Bell'i ilk olarak Billy Elliot olarak tanımıştık. Hem oyunculuğu hem dans kabiliyeti hem de yeğenime benzemesi nedeniylen kendisini çok sevmiştim. İnsanda böyle bir himayesine alma, besleme, büyütme isteği uyandırıyordu. En azından ben böyle hissetmiştim. Tek değilmişim.

Şöyle ki: Jamie, 1986 yılında İngiltere'de doğmuş. Annesi ve kızkardeşleri tarafından büyütülmüş ve babasını hiç tanımamış. 2000 yılında Billy Elliot'ın yönetmeni Stephen Daldry'yle tanışmışlar. Bir süre sonra Stephen Daldry, Jamie Bell'i gayrı-resmi olarak evlat edindiğini açıklamış. Demek ki filmde canlandırdığı karakterden kaynaklanmıyo, çocuk gerçek hayatta da insanda böyle hisler uyandırıyormuş.



Sonra aradan yıllar geçti, Jamie, koca delikanlı oldu. Ama Billy Elliot filmindeki gibi yağız, yakışuhlu bir delikanlı, bir kuğu olamadı. Biraz tıfıl kaldı, biraz çirkinleşti ama sevimli bir havası var. Yüzünde de hala o acıların çocuğu ifadesi. Bu nedenle olsa gerek, bütün filmlerinde ya yetim, ya öksüz ya da anne-babası tarafından ihmal edilen sorunlu çocuğu oynuyor. İzleyin göreceksiniz: Billy Elliot, Nicholas Nickleby,The Chumscrubber, Dear Wendy, Hallam Foe...

İzlediğim zaman hala himayeme alıp koruma isteği uyandırıyor bende. Dileğim, bir an önce bu imajdan kurtulması. İyi bir oyuncu ve dansçı olarak müzikallerde ve Hallam Foe gibi nice güzel bağımsız filmlerde rol alması. Selamlar...

Thursday, November 6, 2008

Tuesday, November 4, 2008

fever pitch

lanet olasi romantik komediler. böyle filmleri izliyip filmin sonunda siritmayi seviyorum ama 3 dakika sonra kendi hayatıma döneceğim; yani daha sıkıcı ve yapmaktan mutlu olmıcağım rutin seylerle ugrasmaya devam ediceğim duygusuyla canım sıkılıyor. filme dönersek, afis çok boktan ve alakasiz, sanki film seks ve futbolla ilgiliymis gibi. hayir, film futbol, bencil sorumsuz daginik cocuksu erkek karakter ve ona zit futbolla ilgisiz düzenli akilli ama biraz sıkıcı kadin karakter üzerine kurulan, niye bunlarin beraber olduguna anlam verilemeyen ama oldugu gibi kabul edilen, biraz tatli sert bi filmdi. colin firth tatli bi adam bunu anlayabiliyoruz ne kadar hıyar da olsa cogu zaman, cocukca bir sapsalligi var. filmin sonundaki maçın akibetinden bi haber oldugum icin ben bile heyecanla bekledim macin sonucunu ve arsenal kazaninca heyecanlandim annem yan kanepede esra ceyhan izlemeseydi "yes!" fln gibi komik tepkiler gösterebilirdim. halbuki 15 dakka önce its only a game lan, diyodum ben de (bazen lan derim içimden). gercekten o maç sirasinda bisiler oldu filmde söylendigi gibi. güzel film ama amerikan beyzbol versiyonu ya da türkiş ask tutulmasi versiyonlari izlenmez.



bu afişteki tipler oynamıyor bile filmde.

Monday, November 3, 2008

no italyano (Un Giorno Perfetto)



Vurucu olmaya calisan, artik klise olmus ironik ve rastlantisal anlatimlari kullanmasindan dolayli hic beyenmedigim, duygu sömürüsü boyutunda bir drama. İtalyan filmlerine karsi önyargili olmamin sebepleri var işte. Bundan sonrasi spoiler: film kötüydü sonuna daha cok gicik oldum. filmin tek güzel karakteri olan cocugu öldürmeseydin bari pis yönetmen. Gözlerim doldu çok üzüldüm. Ne suçu var o dünya tatlisi cocugun bari minicik kanli ellerini gösterme. Böyle kötü yönetmenlik olmaz olsun. Haneke bile yapmaz bunu.

Sunday, November 2, 2008

----

Trivia----devam

4)Daniel Craig aslen Karadenizlidir.

kehanet

bu iki ingiliz bikaç yıla kadar herkesin peşinde koşturduğu çok ünlü aktirisler olcaklar. neslihan demişti dersiniz.


emily blunt


kelly reilly