Wednesday, October 1, 2008

my own private imdb craziness

Uyuyamıyorum. Filmler, yönetmenler, oyuncular, trivia bilgiler, tarihler, soundtrack albümleri... IMDB tarafından esir alındım.
Bir Oğuz Atay karakterine ya da Öldüren Cazibe'deki Glenn Close'a dönüşmeden önce tutunabileceğim son şeye tutundum. Film izliyorum.




1. But I'm a Cheerleader


Eşcinsellik hakkında hafif ama bayağılığa kaçmayan eğlencelik bir film izlemek isterim diyenlere göre.

Başroldeki hanımkızımız Natasha Lyonne, Rufus Wainwright'ın "Want One" albümündeki Natasha isimli şarkının esin kaynağıymış. Ayrıca, Natasha'nın babası rolündeki Bud Court, Harold and Maude'un Harold'ı. Tanıyabilene aşkolsun!




2. My Blueberry Nights

Daha önce Wong Kar Wai'nin "Chungking Express" filmini izleyip beğenmiş bir insansanız, bu filmi izlemek size bişey kazandırmayabilir, kaybettirmeyebilir de... Yeni bişey yok anlayacağınız.

Ama şayet bu filmi izleyip beğendiyseniz, "Chungking Express"in izlenmediği her dakika büyük bir kayıptır zannımca.






3. The Sound of Music

Her hali ve tavrıylan dalga geçilmeye müsait bir klasik. Moulin Rouge!'da Ewan McGregor "The hills are alive with the sound of music!" diye yırtınırken gülmemek kimin elinde? Ama seviyorum, bu da benim elimde değil. Suratımdaki aptal sırıtmayla izliyorum bu filmi teee ki; işin içine Nazilerin ve savaşın girdiği bölüme dek, o kısımlar gereksiz bence. Bu arada Julie Andrews'ün dün 73. yaşgünüymüş. Ben de filmi dün izledim. Johnny Bravo olsa şöyle derdi: rastlantısal!





4. Dirty Pretty Things


Eh bu film de fena değildi. Audrey Tautou, bir Türk kızı olarak yeterince inandırıcı olamamış. Ama izleyicilerin çoğunu filme çeken de Audrey Tautou afişten de görüleceği üzere.
Stephen Frears'ın en güzel filmi olmasa da izlemeye değer.

Bu filmde yan karakterlerden biri olan Guo Yi şöyle der: "...good at chess usually means bad at life."
Ya ikisinde de kötüysem.
O zaman film izlerim.

No comments: